sonraki
önceki
öğeler

Article

Sadece sıcak hava değil - Küresel diplomasi ve Kyoto Protokolü’ne ardıl arayışı

Dili değiştir
Article Yayınlandı 09.03.2009 Son değiştirilme 11.05.2021
Her kış Kopenhag’ın, şehir merkezindeki eski bir eğlence parkı olan ünlü Tivoli Bahçelerinin kapısı, uzun Noel döneminin resmi başlangıcını kutlamak üzere açılır. Bu Aralık ayında Tivoli’nin yanıp sönen ışıkları, büyük bir olasılıkla, tüm dünyadan binlerce diplomat, politikacı, iş adamı, çevreci ve iklim uzmanının Danimarka’nın başkentine akın edeceği – tarihteki en önemli küresel iklim değişikliği toplantısı olan – (Taraflar Konferansı)– COP 15’in gölgesinde kalacaktır.

İklim değişikliği sorunu ve bununla nasıl başa çıkacağımız bizi, çağımızı ve nihayetinde de küresel mirasımızı belirleyecektir

BM Genel Sekreteri Ban Ki‑Moon

Zirve, iklim değişikliğini ele almaya yönelik küresel çabaların hukuki temelini teşkil eden Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’yle (UNFCCC) sonuçlanmıştır. Taraflar Konferansları (COP’lar) olarak bilinen Sözleşme’nin toplantıları 1994’ten beri her yıl gerçekleştirilmektedir.

Kyoto — emisyonların azaltılmasında bir ilk adım

1997 yılında UNFCCC’nin uzantısı olarak imzalanan Kyoto Protokolü, tehlikeli düzeylerdeki iklim değişikliğini önlemek için ihtiyaç duyulan uzun vadeli emisyon azaltma çabalarında bir ilk adım teşkil etmektedir. Protokolün birinci taahhüt dönemi etkin olarak 2012 yılında sona eriyor olup, ‘COP 15’in iddialı bir ardıl oluşturması beklenmektedir.

Kyoto, altına imza atan gelişmiş ülkeler için bağlayıcı emisyon hedefleri koyduğundan, önemlidir. Söz gelimi, 1997 yılında AB üyesi olan 15 ülkenin (AB-15) emisyonlarını Kyoto ‘baz yılı’na (1) kıyasla % 8 oranında azaltmaya yönelik ortak bir hedefi bulunmaktadır. Bu ülkelerin bu hedefe 2008-2012 dönemi içerisinde ulaşmaları gerekmektedir (2).

Ülkelerin Kyoto hedeflerini esasen yerel emisyonları azaltarak karşılamaları beklenmektedir. Ancak hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olmak üzere başka seçenekler de bulunmaktadır (bkz. kutu: Bizi Kyoto’ya vaktinde yetiştirin).

Şekil 1 / AB-15 için 2010 yılına yönelik AB Kyoto ve sorumluluk paylaşımı hedefleri ve öngörüleri arasındaki farklar. Kaynak: Eğilimler ve öngörüler raporu, AÇA, 2007.

'Kyoto', başta Amerika Birleşik Devletleri imzalamadığı ve Çin ve Hindistan gibi, hızla gelişen ekonomilere sahip, gelişmekte olan ülkelerin protokol kapsamında hedefleri bulunmadığı için, oldukça tartışmalı olmuştur.

AÇA — yapbozun bir parçası

AÇA iklim değişikliği ekibi, dev boyutlarda bir hesaplama işini koordine etmek suretiyle Avrupa düzeyindeki çabalarda rol oynamaktadır. Avrupa çevresinden sera gazı emisyonlarına ilişkin veriler toplanmakta, doğrulanmakta ve daha sonra Kyoto sürecine beslenen iki anahtar raporda analiz edilmektedir.

Bu yıl, elde edilen rakamlar ile vesile oldukları analizlerin COP 15 toplantısı bağlamında özel bir önemi bulunmaktadır zira bunlar AB’nin sera gazı emisyonlarını azaltmaya yönelik kendi çabalarında ne aşamada olduğunu net bir şekilde ortaya koymaktadır. İmzalamayan veya henüz hedefi olmayan ülkeler, AB’nin protokolü uygulamada ne kadar başarılı olduğu hususuyla özellikle ilgilenecektir.

Envanter raporu — gazların sayılması

AÇA sera gazı raporu her ilkbahar yayımlanmakta olup, buna ‘envanter’ raporu denilmektedir. Bu bağlamda sera gazları iklimi değiştiren en önemli gazlar anlamına gelmekte olup, bunlara aşağıdakiler dahildir: karbon dioksit, metan, azot oksitin yanı sıra flüorlu gazlar. Envanter raporu ulusal eğilimleri göstermektedir: emisyonlar iniyor mu çıkıyor mu sorusu. Her ülke içinde, emisyonlardaki düşüş veya artışların nereden geldiğini ortaya koymaktadır.

Her AB Üye Devleti’nin emisyonlarına yönelik bir tahmini Avrupa Komisyonu ve AÇA’ya sunması gerekmektedir. AB’deki toplam sera gazı emisyonlarının %80’inden fazlasından sorumlu olan enerji sektörünü düşünün. Yakıt tipine göre düzenlenen, enerji kullanımına ilişkin istatistikler ‘emisyon faktörleri’yle çarpılmakta ve her ülkeye göre enerji emisyonu hesaplanmaktadır. Tarım kaynaklı emisyonlar ülkedeki ekili alanlar, ekin tipi, gübre kullanımı ve canlı hayvan (sığır, kümes hayvanları, koyun, domuz, vs.) sayısı temel alınarak hesaplanmaktadır.

Tıpkı atletlerin kurallara uyduklarından emin olmak için düzenli olarak test edilmeleri gibi, düzenli olarak izleme yapılmaktadır. Veriler, Avrupa çapında genel bir tablo oluşturmak amacıyla bir araya getirilmekte ve Avrupa Komisyonu’na gönderilmekte, buradan da Avrupa Komisyonu’nun resmi iletisi olarak UNFCCC’ye gönderilmektedir.

Veriler ilk önce ulusal bir düzeyde doğrulandığından, bir buçuk yıllık bir gecikme olmaktadır. Haziran 2008’de yayımlanan en son rapor, 2006 yılının verilerine dayanmaktadır. Rapor, AB-15 kaynaklı emisyonların ‘baz yılı’nın %3 altında olduğunu göstermektedir.

Rakamlar ne anlama geliyor?

Gazların sayılması oldukça soyut bir kavramdır. Bu sebeple, emisyonlarda bir yüzde azalma veya artışın ne anlama geldiğini kestirmek de güçtür. Azalmayı yılın günleri olarak düşünmenin yardımı olabilir. AB-15 Kyoto hedefi 29 günlük emisyon anlamına gelmektedir.

2008 ve 2012 arasındaki 5 yılın her biri için, AB-15 emisyonları 1990 düzeylerinden ortalama olarak 29 gün daha az olmalıdır. Bundan dolayı, emisyondaki azalmaların birkaç yıl boyunca tutarlı bir şekilde meydana gelmesi gerekmektedir.

En son AÇA verileri 1990 ve 2006 arasında 10 günlük emisyon azalması olduğunu göstermektedir. AB-15’in hedefi karşılamak için 19 gün daha azaltması gerekmektedir.

Eğilimler ve öngörüler

AÇA’nın iklim değişikliği ekibi ‘envanter’ raporunun tesliminden hemen sonra, ‘Eğilimler ve öngörüler’ raporuyla sonuçlanan, yılın ikinci büyük raporlama çalışmasına başlar. Bu rapor kışın, yıllık BM COP toplantısı öncesi yayımlanır.

Bu raporda, ilk raporda genel hatlarıyla özetlenen emisyon eğilimlerinin daha ayrıntılı bir analizi yer almakta ve rapor emisyonların ve emisyondaki azalmaların nereden geldiğini saptamaktadır. Daha da önemlisi, rapor geleceğe bakarak 2012 ve sonrasında 2020 yılına kadarki gelecek sera gazı emisyonlarını değerlendirmektedir. Bu gelecek perspektifi, sorunun gelecekteki kapsamını öngörmek ve bununla mücadele etmeye yönelik politika geliştirmek için paha biçilmez niteliktedir. (3).

En son Eğilimler ve Öngörüler raporu AB-15’in ‘baz yılı’ ile 2006 arasında emisyonlarını % 3 oranında azalttığını teyit etmektedir. Raporda belirtildiğine göre, geri kalan boşlukları doldurmak için farklı yaklaşımların bir kombinasyonuna ihtiyaç duyulacaktır.

Her ülkede mevcut ve planlanmakta olan ‘yerel’ çabalar, Kyoto mekanizmaları, (gazları emmeleri için ağaç dikmek gibi) karbon yutakları ve karbon kredisi ticaretinin hepsi kullanılacak olup, bu AB-15 için potansiyel bir emisyon azalmasıyla sonuçlanabilir. Ancak, rapora göre, ülkelerin planlanmış tedbirleri çok yakında uygulamaya koyması gerekmektedir, yoksa bunlar hedefin karşılanması için gereken zamanda etki etmeyecektir.

Ulusal bir düzeyde Fransa, Yunanistan, İsveç ve İngiltere daha 2006 yılında Kyoto hedeflerine ulaşmış bulunuyordu. Avusturya, Belçika, Finlandiya, Almanya, İrlanda, Lüksemburg, Hollanda ve Portekiz hedeflerine ulaşacaklarını öngörmektedir ama Danimarka, İtalya ve İspanya’nın öngörüleri emisyon azaltma hedeflerine ulaşmayacaklarını göstermektedir.

Bizi Kyoto’ya vaktinde yetiştirin

AB-15 kaynaklı emisyonlar, en son AÇA verilerine göre, 2006 yılında ‘baz yılı’ düzeylerinin % 3 altındaydı.

Kyoto’yu imzalayan ülkelerin sınırları dahilinde dikkate değer emisyon azalmaları gerçekleştirmeleri gerekmektedir. Ne var ki, bu şartı karşıladıktan sonra, bir ülkenin kendi emisyonlarından bir kısmını başka bir yerdeki emisyon azaltımlarına yatırım yaparak telafi etmesine olanak veren iki program olan ‘Temiz Kalkınma Mekanizması’ (CDM) ve ‘Ortak Uygulama’ gibi Kyoto Mekanizmalarını da kullanabilirler.

AB 'Emisyon Ticareti Planı' (ETS) da, endüstrilerin CO2 emisyonlarını uygun maliyetli bir biçimde azaltmalarına yardımcı olan bir diğer araçtır. Çok miktarda CO2 yayan tüm sanayi bölgeleri için de bazı sınırlar belirlenmiştir. Emisyonları kendi ‘tahsisat’larının altında azaltan bölgeler, geriye kalanı yeterli azalma kaydetmemiş başka şirketlere emisyon tahsisatı olarak satabilmektedir. Böylelikle bir karbon pazarı gelişmiştir. AB ETS’nin AB-15 emisyonlarını hali hazırda %3’ün üzerinde bir oranda azalttığı tahmin edilmektedir (4).

AB ETS, Avrupa Komisyonu’nun bir teklifini takiben, havacılık, petrokimyasallar, amonyak ve alüminyum sektörü gibi başka sektörlerin yanı sıra yeni gazları da içerecek şekilde genişletilebilir. Böylelikle tüm AB emisyonlarının yaklaşık yarısı kapsanmış olacaktır (5).

Kyoto dönemi boyunca (2008–2012) gelişmiş ülkeler ulusal hedeflerine ulaşmak için kendi aralarında da emisyon tahsisatlarının ticaretini yapabilirler.

Geleceğe bakış: Kyoto’nun ötesi

İlk olarak Rio’daki Dünya Zirvesi’nde dile getirilen ‘ortak ama farklılaşmış sorumluluk’ deyişi, o zamandan beri iklim değişikliği çevrelerinde sık sık sarfedilmektedir. Basitçe ifade edersek, bu tabir gelişmiş ulusların atmosferimizdeki sera gazları için daha fazla sorumluluğu olduğu gerçeğini yansıtmaktadır. Bu ülkeler daha fazla sanayileşmiş olup, daha fazla emisyon üretmiştir ve emisyonları gelişmekte olan ülkelerden daha önce azaltmaya yönelik hukuki hedefleri olmalıdır.

Bu kavramı hem sanayileşmiş hem de gelişmekte olan ülkeler için kabul edilebilir bir eyleme dönüştürmenin oldukça güç olduğu görülmüştür. Gelecek Aralık ayında, COP 15’in çok önemli bir görevi bu retoriği nihayet küresel bir emisyon azaltma çabasına dönüştürmek olacaktır. Bu da emisyon azaltımları için yeni hedefler belirlenmesi ve en önemlisi de Amerika ile Hindistan ve Çin gibi gelişmekte olan büyük ülkelerin girişime dahil edilmesi anlamına gelecektir.

AB’nin gelecekteki emisyon azaltma çabalarına dair tutumunu zaten biliyoruz: emisyonlarda 2020 itibariyle % 20’lik bir azalma ve diğer gelişmiş ülkeler de Kopenhag’da imza atarsa, bunun % 30’a yükseltilmesi. Buna tüm AB-27 Üye Devletleri dahil olacaktır.

AB’nin 2020 hedefi neredeyse Avrupa çapındaki tüm taşımacılık kaynaklı emisyonların ortadan kaldırılmasına denktir. Tüm kamyon, otobüs, otomobil, tren, tekne ve uçakların emisyon anlamında ortadan kaybolduğunu düşünün. Bu iddialı bir hedeftir ama sorunun ciddiyeti yüzünden yapılması gerekmektedir.

En yeni veriler küresel CO2 emisyonlarının 2000 yılından beri, önceki on yılda olduğundan dört kat daha hızlı arttığını göstermektedir. Bu artış 2007 yılında Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından rapor edilen en kötü durum senaryosunun da üzerindedir. Az gelişmiş ülkeler şu anda gelişmiş ülkelerden daha fazla CO2 yaymaktadır. Okyanus gibi, CO2 emen doğal yutakların etkinliği son 50 yılda azalmış olup, bu durum, atmosferdeki CO2 düzeylerinin sabit kalmasını istiyorsak, insan faaliyetlerinden kaynaklanan emisyonları azaltmaya yönelik çabalarımızın daha da etkili olması gerektiği anlamına gelmektedir.

AÇA’nın Genel Müdürü Profesör Jacqueline McGlade‘Eylemsizliğin iklim değişikliğine olan maliyeti hem finansal hem de manevi açıdan çok yüksektir.. Bunun bedelini ilk önce yoksullar ödeyecek ama zincirleme etkilerini hepimiz yaşayacağız,’ demiştir.

McGlade, 'iklim değişikliği normal siyasi ve finansal sınırları aşan bir durumdur. Artık ulusal bakanlar kurulu masaları etrafında toplanan bir iki bakanı ilgilendiren bir durum olmaktan çıkmış, devlet başkanlarını ilgilendiren bir husus haline gelmiştir ve bu şekilde ele alınmalıdır,' diye belirtmiştir.

 

Kaynakça

Küresel Karbon Projesi, 2008. Karbon Bütçesi 2007.

AÇA, 2008a. 1990–2006 Yıllık Avrupa Topluluğu sera gazı evanteri ve 2008 envanter raporu, 6/2008 sayılı AÇA Teknik Belgesi.

AÇA, 2008b. 2008 Avrupa’da sera gazıemisyon eğilimleri ve öngörüler, 5/2008 sayılı AÇA Raporu.


(1) Kyoto kapsamında farklı gazların farklı ‘baz yılları’ vardır. Karbon dioksit, metan ve azot oksit için (tüm emisyonların % 99’u), tüm AB-15 Üye Devletleri için ‘baz yılı’ olarak 1990 kullanılmaktadır. Flüorlu gazlar için, ülkeler bunun yerine başka bir yıl seçebilir. Oniki AB-15 Üye Devleti 1995 yılını seçmiştir.

(2) AB-15’in ortak bir Kyoto hedefi bulunmaktadır. Bu kapsamda, her AB-15 Üye Devletinin farklılaşmış bir azaltma hedefi vardır: bazılarının emisyonları azaltması gerekirken, diğerlerinde sınırlı bir artışa izin verilmektedir. Hedefi olmayan Kıbrıs ve Malta dışındaki yeni AB Üye Devletleri’nin ayrı hedefleri vardır.

(3) 2020’ye dair bir öngörü sunan rapor, Avrupa’daki emisyon durumunun uzun erimli bir tahminini sunmaktadır. Bu, 2020 yılı için hedef öneren Avrupa Komisyonu tarafından teklif edilen ‘İklim ve Enerji paketi’ bağlamında özellikle önem arzetmektedir.

(4) Kyoto ‘baz yılı’na kıyasla.

(5) Mevcut durumda uluslararası havacılık ve gemicilik kaynaklı emisyonlar Kyoto Protokolü veya AB hukuku kapsamında yer almamaktadır.

 

 

Permalinks

Geographic coverage

Belge İşlemleri